Ben yürüyorum, inşallah başaracağım…
zulmün karanlığına dost olmayı düşünmüyorum asla, düşünmeyeceğim…
biliyorum ki, Rabbim kişi ile kalbi arasındadır, insan ne isterse o verilir kendisine
veya onun yolu açılır… ben yalnızca Rabbimin razı olacağı şeyler istiyorum ve
bunun için gerekli olan, irade-kararlılık için yine Rabbime sığınmam gerekliliğinin
bilinciyle yürüyeceğim…
ben düşünüyorum, yürüyorum, başarının anahtarları Allah’a sığınmada,
inşallah başaracağım…
‘Günü ve geceyi verene hamd olsun…
Uykuyu ve uyanıklığı verene hamd olsun…
Çalışmayı, yorulmayı ve ardından dinlenmeyi verene hamd olsun…
Gülmeyi ve ağlamayı verene hamd olsun…
Gözlere bakış, görüş, ışıltı ve gözyaşı verene hamd olsun…
Hamd olsun hayatın ve ölümün sahibine…
Hamd olsun ümidiyi ve korkuyu, birlikte aynı yürekte var edene…
Hamd olsun aklı ve gönlü birlikte insanın hizmetine sunana…
Yarına, her şeyimle hazır olarak doğmam, yarını taşıyacak
enerjiye kavuşmam, hazırlıksız yakalanmamam için
yardım et Rabbim…’
(Güneşten önce doğmanın hazırlığıdır bu…)
‘Allah’ım! Senden işte sebatı, doğruluk için gayreti dilerim.
Senden nimetine şükrü, ibadetimi iyi yapmakta yardımını dilerim.
Senden dürüst bir kalp, doğru bir dil dilerim. Senden hakkımda
bildiklerinin en hayırlısını dilerim. Hakkımda, bildiklerinin şerrinden
sana sığınırım. Hakkımda bildiğin günahlarım için senden
bağışlanma dilerim.’
‘Ey ihtiyaçları gideren rabbim, senden hayatın hayrını istiyor
ve hayatın şerrinden sana sığınıyorum. Sen, aydınlığa ileten sahibim,
beni aydınlık saatlerde bile şaşıran şaşkınların şerrinden koru…’
‘Yanlışa düşmekten, senin ismini sömürerek insanları
aldatmak isteyenlerin tuzaklarına takılmaktan sana sığındım.
Yanlışa düşersem eğer, uyanıp, doğruyu bulmama yardım etmen
için affına sığındım, affını hak eden kullarından eyle Yarabbi! ‘
amin
-GÖZYAŞLARI-
‘…Uzun senelerden beri ne kadar hasretiz gözyaşlarına! .. Onu, bu memleketin taşına, toprağına, evine, mâbedine sormalı. Sormalı şu dağlara, taşlara ve üzerinde uçuşan kuşlara… Ve bütün bir mâziye sormalı, bağrına kaç damla gözyaşı düştüğünü. Sonra mâbedlerdeki sütunlara, geniş kubbelere ve çevredeki cidarlara da sormalı, ne zamandan beri hıçkırığa hasret olduklarını. Seccadelere de sormalı, kaç defa gözyaşlarıyla ıslandıklarını. Bu kadar içten uzaklaşılan, bu kadar gönüle yad kalınan ikinci bir devir gösterilebilir mi? ..
Şimdi sizler, ey bütün bir tarih boyunca ağlamayı unutmuşlar! Gamsızlar, dertsizler ve ağlanacak hâllerine gülenler! Gelin; şu çıkmazın başında durup asırlık gamsızlığımıza bir son vererek beraber ağlıyalım! Cehaletimize ağlayalım! Kaybettiğimiz şeylerden habersizliğimize ağlayalım! Kusurdan bir heykel hâline gelmiş mahiyetimize, duygularımızın dumura uğrayışına ve hoyratlaşan gönlümüze ağlayalım! Bu vaziyette öleceğimize, öldüğümüz gibi dirileceğimize, tasmalı ve prangalı büyük imtihanda, en büyük merasimde fevc fevc geçecek olan mâzinin şanlıları arasında yer bulamayacağımıza ağlayalım! Daldan kopan bir meyve gibi, yalnız düşüşümüze, ayaklar altında ezilişimize, rahmetten cüdâ kalışımıza ağlayalım! ..
Yukarılara doğru güvercinler gibi kanat çırpalım ve çok yükseklerde öyle bir ‘Âh! ‘ edelim ki, ünümüz, gözyaşlarından meydana gelen bulutları harekete getirsin. Sonra ateşimizi söndürecek o damlalar, yağmurlar gibi başımızdan aşağıya insin ve ateşimizi söndürsün. Kin ve nefret ateşini. Bütün dünya ve ukbâ ateşini…
Allahım! Senden diliyor ve dileniyoruz: Gözlerimize yaş ver ve bizi ağlat! Merhamet etmen için. Senden uzak kalış hasretini duyamayışımıza ağlat! Gönlün şâk şâk oluşuna, ağyar ateşine yanışına, öyle ağlat ki, sîneler kebâp olsun… Ondan bir bir feryat çıksın, meleği ve feleği velveleye versin.
Beni de ağlat; gece kadar karanlık ruhuma şefkat et de ağlat! Ağlamalarıma dahi ağlamam lâzım geldiği için ağlat! Bükülmüş şu kaddime, solgun ve ölgün rengime, burulmuş boynuma ve kırık kâlbime merhamet et de ağlat! Şu en sâkin anda, sızlanışlara cevap verdiğin dakikalarda, kapkara gönlümle değil, Senden başkasına secde etmeyen başımla sana dönüyor, titreyen dudaklarımla ağlatmanı diliyorum.
Heyhât ki ‘merhamet, merhamet’ diyeceğim an, bir hâil gibi günahlarım karşıma dikiliyor ve içimde yığın yığın burkuntu meydana getiriyor. Allahım! Benim uzaklığım itibariyle değil, Senin yakınlığın hürmetine kâlbime rikkat ver ve öyle ağlat ki, kendimi kaybedeyim, yolunda ar ve haysiyetten geçeyim, tâ ‘Bu delidir’ desinler..
‘Gidip boynumda zincir ile Ravza-ı Pâka, o denlü ağlayam ben ki, görenler hep beni dîvâne sansın’ Ola ki, düşen damlalardan bir tanesi aşkına düşmüş olur; işte o, benim için ummanlara bedeldir. Şehid kanı kadar aziz gözyaşları içinde nefesim kesilirken varlık sırrını bana duyur. Şu kararsız gönlümü doyur. Hicabımdan yüzümü saklamaya çalışayım. Habibine görünmek istemeyeyim. Pişdarım ve âli rehberimden kaçayım. Sonra bir âli dîvân kurulsun. Ben zülüfleri dağınık, hıçkırıkları gırtlağında düğümlenmiş, yüzü karaların uğramadığı o dîvâna çağrılayım ‘Lâ tüâhiznâ’ kalkanıyla huzura varayım. Kirlerime göz yumup ‘bu da bizdendi’ desinler; dilenciye bir mülk bağışlasınlar. Çöl yolcusunu sevindirip bir bulut ve bir meltemle imdadıma yetişsinler. Sevincimden orada yığılıp kalayım. Gözyaşlarım içinde boğulayım! .. ‘
Bu güzel yazıyı yazan güzel insana selam olsun.
Kaynak: antoloji.com YÜRÜYEBİLMEK
RABBİMİN NE KULLARI VAR SUBHANALLAH.!
ALLAHIM BİZE DE ,SENİ BU DENLİ YADERDEN BİR GÖNÜL NASİP ET.
AMİN.
VALLAHİ BİLLAHİ NE DİYİM BUNU YAZANA ALLAHIN RAHMET DERYALARI UZERİNE OLSUN ALLAH BİZEDE BÖYLE DUA ETMEYİ NASİP ETSİN
gerçekden güzel düşünülmüş bir yazı teşekkürler