31 Ekim 2008 / mucize net / 3 Comments
Bir süre önce yapılan saldırılardan dolayı yayına ara veren güzide sitemiz itibarhaber.com bu gün (31 ekim 2008) itibariyle tekrar bizlerle.
Göz attığımızda tasarımın sadeleştirildiğini ve yine joomla altyapısı kullanıldığını görmekteyiz.
Yeni haliyle daha bir hoş olduğunu belirtmek istiyorum.
Bir an önce yapım aşamasında olan sayfaların tamamlanmasını ve hayr için oluşacak yeniliklerin devamlılığını diliyorum.
Bu hizmeti bize sunanlara teşekkürü borç bilir, Rabbimizin her daim yâr ve yardımcıları olmasını dileriz.
30 Ekim 2008 / mucize net / 2 Comments
(Küçükdedemden…)
Tam zamanı, bilmen şart olanı bildirmenin; doğum gününü kutluyorsun: İnsan için en ölümcül hastalığa yakalanmış olmak; doğmuş olmaktır!
Ey benim ahmak oğlum! Şimdi sevinçle titriyor mu için? Diyor musun; beni ne kadar da çok seviyorlar?..
Kırk sayfa sevgi yerine kırk sayfa sövgü olsaydı şurada; kırk kişi seviyor olacağına kırk kişi yerseydi seni, değişecektiyse yürek çarpıntın, bil ki iyi adam olamamışsın!
*
Yetmedi mi, daha da nasihat mi istiyorsun? Peki, ama iyi dinle!
Düğüne gidenler de, ölüme gidenler de binse… Vagonlarında hayvanlar da, insanlar da taşınsa, tren trendir… Trenler; raylarından çıkmadıkları sürece yol alırlar!
Sanma ki sevilmeler bitmez! Sanma ki, seni başlarının üstüne kaldıranlar asla bırakmazlar!.. Şimdi sen; kondurulduğun yerde, dirseklerin kaşınsa sanırsın; kanatların çıkacak… ki vahh! Hülyalara dalma, gözünü aç!
İstidrac kabı keramet kâsesine benzer… Biri insanlık için şifa, biriyse içeni öldüren zehirdir!
*
Ey pohpohlanmaktan hoşlanan ve içinde kudurmuş köpek yaşayan “ben” kafesi!.. Bilmiyor musun; rüzgâr estiği zaman çöpleri bile havalara kaldırır!..
Sakın ola kibirlenme! Süslü, renkli uçurtmaları yükseklerde tutup bulutlarla yarıştıran kendileri değil; bağlı oldukları iplerdir! Rüzgâra kanıp ipini bırakma! Yele veren; yaban ele vermiş olur kendini!..
*
Ey benim toy oğlum, topal atımın toynağı; kulağını iyi aç! Seni izleyen gözlere; “üstünüzde kaş var” dersen, ne kadar sevildiğini… Ve seni sevenlerden ok gibi sözler gelirken, kendi kalbine baktığında; “ne kadar sevdiğini” anlarsın!
Dilsiz ol, tuğlalar arasında ezilsen de; sen “harç”sın!..
Ne olduklarından büyük gör insanları, ne de olduğundan mühim görünmeye çalış…
Hep olmanın yolu “hiç” olmaktan geçer, ki sen zaten hiçsin! Sakın ola kibirlenme;
Rüzgârların, havalara kaldırdığını unutma, estiği zaman; çöpleri bile!..
Muammer ERKUL
Kaynak: turkiyegazetesi.com/makaledetay.aspx?id=391667
10 Ekim 2008 / mucize net / 2 Comments
MONA ROSA (Aşada yazılı olanlar kurgu değil gerçektir)
Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir. Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum.
Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K.Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır. Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir.
Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar. Sonu olmayan bir başlangıçtır. Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir. Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur.teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana.istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an. Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır.) azimle tekrar deneyecektir.lakin istediği gibi hiç olmayacaktır.Ve bu hep böyle sürer gider. Ta ki gelir ,gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4. sınıf olur.ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir.tam dört yıl hep istemiştir onu ,kendinden. Ama istediği hiç olmamıştır.belkide bir gün olacaktır.! Artık okul bitmek üzeredir.tam dört yıl geçmiştir .Geçmiştir ,ya delmişte geçmiştir kimi sineleri.
Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu ,bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir.lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya. İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle .
Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır.ve de işte o beklenen an gelir çatar. O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında.
Sezai Karakoç anons edilir. Yazdığı şiiri okumak üzere. Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır.merasim alanı.Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle ,gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar.
Mona roza siyah güler ak güller
Geyve’nin gülleri beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller ak güller …
Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar. Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O,O MUAZZEZ AKKAYA’ dır.Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle
-ben seni kabul ediyorum der.
Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek
-şimdi de ben kabul etmiyorum der
ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır ,beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akkaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir. Doğruyu geç bulup erken kaybetmek buna denir galiba
Şimdi Sezai Karakoç 65-70 yaşlarında ve hiç evlenmemiş hiç gönlüdeki o muazzam yere dokunmamıştır.size şimdi bir sır veriyorum Mona Rosa şiirinin kıtalarının ilk harfleri onun ismini veriyor.
Şiir için BURAYA tıklayınız.
10 Ekim 2008 / mucize net / 1 Comment
Yazan: Sezai KARAKOÇ
Okuyan: Selçuk Küpçük

Şiirin hikayesi için BURAYA tıklayınız.
Mona Rosa
Mona Rosa siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona Rosa siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Rosa bugün ben de bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Rosa seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Rosa ben bir öteliyim
Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Ben de çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatır her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mum ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin, ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konarlar bahçemin incirlerine
Kiminin rengi ak, kiminin sarı
Ah beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O sakin bakışlar bir su kenarında
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle bir saza
En güzel türküyü bir kuşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Artık anla beni muhacir kızı
Anla ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı etrafımı
Artık anla beni muhacir kızı
Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Meyveler sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurdan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler, o korkulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir gülümsemene
Bir tüy ki kapalı geceye güne
Altın bilezikler, o korkulu ten
Mona Rosa siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona Rosa siyah güller, ak güller
Şiirin hikayesi için BURAYA tıklayınız.
03 Ekim 2008 / mucize net / 3 Comments
Bu akşam (03 ekim 2008) Mehmet abimle hasbihal ederken faydalı olma, vesile olma mevzusu açıldı.Bu mevzu açılırda can (Ayşe) ablamın yüreğinden çıkıp, sıcak sıcak yüreğimize servis edilen yazısı anılmaz olur mu?
İyi ki varsın , iyi ki yüreğindekileri sunuyorsun ablam,yüreğinin güzelliği daim olsun.
Ayşe
Nerden: Karabük
Yaş: 38
Pazar, 01.Nisan, 2007 – 16:12
(Nur’un yani Benim Vesile Hanım’ımın 3560 numaralı yazısına karşılıktır.)
BİR TATLI ÖMÜR GİBİ GİTMEYE NİYETLENDİN
AYRILIK ATINA EYER VURDUN İNADINA.
AMA BİZİ UNUTMA, HATIRLA AMA!
SANA TEMİZ DOSTLAR,İYİ DOSTLAR,BAĞDAŞ DOSTLAR,
YERYÜZÜNDE DE VAR, GÖKYÜZÜNDE DE VAR.
ESKİ DOSTLA GEÇEN GÜNLERİ UNUTMA, HATIRLA AMA…
HAZRETİ MEVLÂNÂ
Hatırladın mı kardeşim!
Evlerimiz binanın en üst katında, birbirine yakıncacıkken, sizin ailece koyup gitme zamanınız geldiğinde, ben çoktan işe gitmek üzere yola koyulmuş olacaktım…Sabah kalkınca, Kapını açınca, görüp de okuyasın diye yazıp, asmıştım kapınıza bu şiiiri…O güzeller güzeli insana ait bu şiiri…Sonra o şiiri kapı komşumuz Sebahattin Abi bile görmüş de , söylediklerine göre okumuş, gözleri de dolu dolu olmuştu ya…
Hislerimle öyle çok örtüşüyordu ki o günlerde…
Evet…evimiz yakıncacıktı, sonra siz taşındınız…
Aynı binada oturdukları halde birbirinden habersizce yaşayıp duran iki insandık biz, ben diyeyim bir,sen de ki iki sene sonra birbirinden haberi olan iki insandık biz…Aslında birbirini tanıyan ama meğerse pek de tanımayan iki insan…
Sonra; Bir gün sen dedin ki bana; “haydi gel”…”Tamam” dedim ben, “Tabii…”
Sonra biz arkadaş olduk… Sonra sen anlattın ben dinledim…Ne kadar da özendin bana…İtina ettin…Ne kadar üzerime titredin…Ne kadar da değer verdin…
Ben ise senin değerini zaman geçtikçe daha çok, daha çok anlıyorum… Hele ki başımı secdeye her koyuşumda…Bunu sana çoğu kereler söylemişimdir ya…SENSİN VESİLE HANIM…Sebep, SEN…
Yani uzun lafın kısası: Ben kalbi temizgillerden (!)işte öyle bir insanken, ibadet dolu bir yaşam teklif ettin bana …hani hep olmasını isteyip te, içinde olamadığım o yaşamı… hani o hep imrenip de yapamadıklarımı, bir türlü hayatıma oturtamadıklarımı…Zamanı varmış besbelli…istedim, istettin bana …Oldu…hem de kolaycacık, zevkle, sevgiyle…”Gözümün Nuru Namaz” diyen peygamberim ne de haklıymış…Şimdi onsuz geçen günleri telafi etmenin telaşındayım…
Sır neredeydi? Sevgidemiydi işin sırrı, dostlukta mı? duaların gücünde mi, sözlerin kudretinde mi? çok mu istemekteydi sır, emek vermekte mi?
Aslında bunların hepsindeydi sır…Ama aslında ” Ol” diyen Rabbimin “Ol” demesindeydi sır…Nasibim varmış…Sen; VESİLE HANIMIMSIN…
Bunları dua dostlarımızla paylaşmak istedim Vesile Hanım! Çünkü onları artık çok yakın buluyorum…Sen de öyle değil mi?
KARDEŞİM! AYŞEGÜL’ÜN BAŞININ HER SECDEYE VARIŞI BORCUNA MUKABİLDİR. ANCAK O SECDELERDE SENİN OLAN BİR PAY VARDIR…RABBİM O PAYIN SEVABINI SANA KAT BE KAT VERSİN…AMİN!
(nasıl ruh halin çözüldü mü Vesile Hanım(!) Sakın mahçup olma tamam mı?)